Binaların ömrü ve güvenilirliği konusu, özellikle eski yapı stokunun yaygın olduğu yerlerde, akılları kurcalayan en önemli sorulardan biridir. Bir yapının sadece 30 yıl gibi görece kısa bir süre ayakta kalmış olması, onun mevcut deprem standartlarına uygunluğunu veya gelecekteki olası risklere karşı dayanıklılığını doğrudan garanti etmez. Bu nedenle, bir binanın yaşına bakarak sağlamlığı hakkında kesin bir yargıya varmak yerine, yapısal sağlığını detaylı ve bilimsel kriterlere göre değerlendirmek kritik öneme sahiptir.
Bir binanın sağlamlığını belirleyen temel faktörler; yapının inşa edildiği dönemdeki yönetmelikler, kullanılan malzemenin kalitesi, inşaat sırasındaki işçilik titizliği ve binanın geçmişte maruz kaldığı bakım süreçleridir. 30 yıllık bir binanın sağlam olup olmadığını anlamak için, yalnızca görünürdeki durumuna değil, aynı zamanda taşıyıcı sistemindeki potansiyel zafiyetlere ve zamanla oluşmuş yıpranmalara da odaklanmak gerekir. Bu değerlendirme süreci, hem mülk sahipleri hem de potansiyel alıcılar için hayati bir adımdır.
Binanın İnşa Edildiği Dönemdeki Yapı Yönetmelikleri Neden Önemlidir?
Türkiye'de deprem yönetmelikleri zaman içinde önemli ölçüde gelişmiştir. Özellikle büyük depremlerden sonra, yapı standartları daha sıkı hale getirilmiş ve binalardan beklenen performans seviyeleri yükseltilmiştir. 30 yıl önceki bir binanın (yani yaklaşık 1990'ların ortalarında inşa edilen bir yapının) muhtemelen 1975 Deprem Yönetmeliği'ne göre projelendirilmiş ve inşa edilmiş olması ihtimali yüksektir.

1999 Marmara Depremi'nden sonra yürürlüğe giren ve son olarak 2018'de güncellenen Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, binalardan çok daha yüksek dayanım ve süneklilik performansı beklemektedir. Bu, eski yönetmeliklere göre inşa edilmiş bir binanın, mevcut deprem beklentilerini karşılamakta zorlanabileceği anlamına gelir. Bu nedenle, binanın sadece yaşına değil, hangi yönetmeliğin yürürlükteyken yapıldığına bakmak, risk analizi için bir başlangıç noktasıdır.
Bu durum, 30 yıllık binaların otomatik olarak güvensiz olduğu anlamına gelmez, ancak güncel standartlara göre tasarlanmadıkları için potansiyel olarak daha savunmasız olabileceklerini gösterir. Özellikle zemindeki sarsıntı etkilerini azaltacak modern yalıtım veya sönümleme teknolojileri gibi yenilikler eski yapılarda bulunmaz. Bu fark, eski bir yapının depreme karşı göstereceği tepkiyi temelden etkiler.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Nusret Suna, yaptığı açıklamada, yapıların inşa edildiği tarihe göre depremde alacağı hasar oranının farklılaştığını belirtiyor. Suna, "99 öncesi yapılmış bir binayla 2010 veya 2020 sonrası yapılmış bir yapının alacağı hasar oranı farklıdır. Ama kuralına uygun yapıldıysa insanlar buralardan sağ salim çıkabilir." ifadelerini kullanarak, yapıların depreme dayanıklılığında inşaat kalitesinin ve güncel yönetmeliklere uygunluğun önemine dikkat çekiyor.
Yapı Malzemesi Kalitesi ve İşçilik Binanın Ömrünü Nasıl Etkiler?
Bir yapının temelini oluşturan beton ve çelik gibi malzemelerin kalitesi, binanın 30 yıl sonraki durumunu belirleyen en kritik faktördür. İnşaat sırasında yetersiz çimento kullanımı, deniz kumu gibi zararlı maddelerin betona karışması veya düşük kaliteli agrega (kum ve çakıl) kullanımı, betonun dayanımını zamanla azaltır ve yapının ömrünü kısaltır. 30 yıl boyunca bu tür zayıf malzemeler, çevresel faktörlerle (nem, karbonasyon vb.) etkileşime girerek daha da kötüleşebilir.
İşçilikteki hatalar da malzemenin kalitesizliği kadar önemlidir. Örneğin, kolon ve kirişlerdeki donatı (inşaat demiri) bağlantılarının doğru yapılmaması, etriyelerin (sarıcı demirler) yeterince sık olmaması veya beton dökümü sırasında yeterli titreşim uygulanmaması, binanın taşıyıcı sisteminde yapısal boşluklar ve zayıf noktalar oluşturur. Bu tür işçilik kusurları, özellikle bir deprem anında, binanın beklenen performansı göstermesini engeller.

Bu nedenle, 30 yıllık bir binanın sağlamlığını değerlendirirken, basit bir gözlem yetersiz kalır. Karot numunesi alarak betonun mevcut basınç dayanımını ölçmek ve donatı taraması yaparak demirlerin yerleşimi ile miktarını kontrol etmek, yapının gerçek durumunu ortaya koyan bilimsel adımlardır.
Çevresel Etkiler ve Düzenli Bakımın Önemi Nedir?
Bir binanın 30 yıllık ömrü boyunca maruz kaldığı çevresel koşullar, yapısal bütünlüğü üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Özellikle nemli bölgelerde veya deniz kenarında bulunan binalarda, betonun içine sızan su ve havadaki tuz, donatı çeliğinin korozyonuna (paslanmasına) neden olur. Paslanan demir şişer ve üzerindeki betonu çatlatıp dökerek, taşıyıcı elemanın dayanımını ciddi ölçüde azaltır. Bu süreç, binanın ömrünü ve güvenliğini doğrudan tehdit eden bir yıpranma şeklidir.
Çatılardaki su sızıntıları, tesisattaki kaçaklar veya zemin katlardaki yalıtım sorunları gibi faktörler, binanın iç kısımlarında da yapısal hasara yol açabilir. Düzenli ve profesyonel bakım yapılmayan, sızıntıları onarılmayan binalarda, bu tür hasarlar zamanla birikerek taşıyıcı sistemi zayıflatır. Oysa iyi yalıtılmış, bakımı düzenli yapılmış 30 yıllık bir bina, kötü koşullarda ihmal edilmiş 15 yıllık bir binadan çok daha sağlam olabilir.

Deprem Uzmanı ve Kentsel Dönüşüm Yönetim Kurulu Başkanı İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya, bu konuda şu uyarıda bulunuyor:
“Öncelikle binanın yaşına bakılmalı. Yani bina 2000'den önce yapıldıysa hem eski deprem yönetmeliğine göre yapılmış hem de hazır beton kullanılmamıştır. Çünkü yapı denetimi, 1999 depreminden sonra yürürlüğe girdi. Bunun dışında binanın bodrum katlarına mutlaka inilmeli. Orada rutubet, demirlerde paslanma, kolonlarda ve kirişlerde çatlaklar varsa bilin ki binanızla ilgili bir sorun vardır.”
30 Yıllık Bir Binanın Sağlam Olduğu Nasıl Anlaşılır?
30 yıllık bir binanın sağlamlığını anlamanın tek kesin yolu, uzman bir mühendislik firması tarafından Yapı Performans Analizi (veya Deprem Risk Analizi) yaptırmaktır. Bu analiz, binanın mevcut durumunu tespit etmek için bir dizi bilimsel test içerir. Bunlar arasında beton karot numunesi alarak beton dayanımını ölçme, röntgen cihazları ile donatı (demir) yerleşimi ve miktarını kontrol etme ve zemin etüdü yapma gibi adımlar bulunur.
Bu analizler sonucunda elde edilen veriler, binanın mevcut yönetmeliklere göre ne kadar güvenli olduğunu gösteren bir rapor haline getirilir. Eğer binanın performansı düşük çıkarsa, bu durum binanın yıkılıp yeniden yapılması veya güçlendirilmesi gerektiği anlamına gelir. Güçlendirme, özellikle taşıyıcı sistemin kritik elemanlarının (kolonlar, kirişler) ek önlemlerle depreme karşı dayanımının artırılması işlemidir. Bu rapor, 30 yıllık bir binanın gelecekteki güvenilirliği hakkında en şeffaf ve bilimsel bilgiyi sunar.
Türkiye Deprem Mühendisliği Derneği Başkanı Prof. Dr. Bilge Siyahi, "Betonun sağlamlığı, demirlerin çapları, sıklığı bunların çok iyi araştırılması gerekiyor. Bunu belediyeler ve üniversitelerin ilgili laboratuvarlarıyla tespit etmek mümkün. Yapım senesini, kimin projelendirdiğini, malzemenin içeride nasıl davrandığını bilmediğimiz, yani kullanılan demir paslanmış mı, bunları bilmediğimiz bir yapının içinde yaşamak bana son derece riskli geliyor." ifadelerini kullanıyor.




