Hepimizin hayatında en az bir kere yaşadığı o an vardır. Arabadan gelen o ufacık, anlamsız sese kulak kesildiğiniz veya banyodaki musluğun inatla damlatmaya devam ettiği o an... İşte o an, modern zamanların en büyük sınavlarından birinin kapısını araladığınız andır: Bir "usta" bulma sınavı. Ve ne yazık ki bu sınavın sonunda çoğu zaman elimizde kalan tek şey, hafiflemiş bir cüzdan ve ağırlaşmış bir sinir sistemi olur.
Konu ne zaman ustalardan açılsa, iki sektör dev bir gölge gibi üzerimize çöker: Oto sanayi ve inşaat. Bu iki alan, adeta "nasıl daha fazla para kazanırım" sorusunun en yaratıcı cevaplarının bulunduğu, dürüstlüğün ise çoğu zaman opsiyonel bir özellik olduğu birer platforma dönüşmüş durumda.
Sanayi Çarkları Arasında Ezilen Cüzdanlar
Arabanızdaki o küçük ses için sanayinin yolunu tuttunuz diyelim. Kaputu açan ustanın yüzündeki o kendinden emin ifade, sizin kaderinizin artık onun iki dudağının arasında olduğunun ilk sinyalidir. Sizin "tıkırtı" dediğiniz şeye o, sizin daha önce hiç duymadığınız, muhtemelen de var olmayan bir parçanın adını söyleyerek başlar. "Abi senin 'aks taşıyıcı burç başlığın' gitmiş."
İşte bu noktada senaryo genellikle şöyle işler:
-
Teşhis Koyma Sanatı: Sorun ne kadar küçük olursa olsun, mutlaka büyük ve pahalı bir parçaya bağlanır. Fren balatası değişecekken diskleri, hatta kaliperleri bile değiştirmeye kalkanlar mı dersiniz, yoksa basit bir sensör arızasını "motor inecek abi" noktasına getirenler mi...
-
"Bu Parça Değişecek" Mantrası: Tamir diye bir kelime, sanayi jargonunda pek sevilmez. Her şeyin en kolayı, en karlısı "değişim"dir. Parça tamir edilse bile size yeni takılmış gibi gösterilir. Daha da kötüsü, çıkma bir parçayı sıfır fiyatına almanız işten bile değildir.
-
Görünmez İşçilik Ücreti: Faturayı elinize aldığınızda, parça fiyatının yanında devasa bir "işçilik" bedeli görürsünüz. Bu bedel, ustanın o günkü moduna, sizin ne kadar "anlamaz" göründüğünüze ve arabanızın markasına göre esneyebilen, büyülü bir rakamdır.
Evdeki Hesap Çarşıya Uymaz, Hele Usta Varsa Asla Uymaz
Gelelim inşaat ve tadilat dünyasına... Banyoyu kırdırmaya karar verdiğiniz o masum gün, aslında aylarca sürecek bir sinir harbinin başlangıcı olabilir. İnşaat ustalarıyla yaşananlar ise tam bir trajikomedidir.
-
"İki Güne Biter Abi": Türk zaman birimleri arasında en göreceli olanı, "usta günü"dür. Ustanın "iki gün" dediği işin bir haftadan önce bitmesi, bir mucize olarak kabul edilir. O iki gün içinde usta ya başka bir iş alır, ya memleketine gider ya da telefonu birden çekmemeye başlar.
-
Malzeme Meselesi: "Abi en kalitelisinden aldık" cümlesi, genellikle en ucuz malzemenin sizin banyonuza döşendiği anlamına gelir. Artan malzemelerin akıbeti ise her zaman bir sırdır. Üç kutu fayans artması gerekirken, o fayanslar sanki buharlaşıp uçar.
-
Suçlu Daima Bir Öncekidir: Boyacı gelir, "sıvacı mahvetmiş" der. Sıvacı gelir, "elektrikçi duvarı oymuş" der. Elektrikçi, "tesisatçı boruyu yanlış yerden geçirmiş" der. Bu zincirleme suçlama töreni sonunda anlarsınız ki, aslında hiç kimsenin suçu yoktur ama olan sizin evinize ve paranıza olmuştur.
Peki, Neden Böyle?
Bu iki sektördeki temel sorun, denetimsizlik ve standartların olmayışıdır. Herkesin kolayca "usta" olabildiği, bilgi ve tecrübenin değil, müşteriyi ikna kabiliyetinin para kazandırdığı bir sistem bu. Müşterinin konuya olan hakimiyetsizliği, onlar için adeta bir davetiyedir. "Nasılsa anlamıyor" düşüncesi, ne yazık ki birçok ustanın ahlaki pusulasını bozuyor.
İşini Hakkıyla Yapanlara da Selam Olsun
Elbette bu karanlık tablonun içinde, işini namusuyla yapan, alın teriyle parasını kazanan, sanatı ve zanaatıyla gurur duyan ustalarımız da var. Onlar, ne yazık ki bu çürük elmalar yüzünden zan altında kalıyorlar. Zaten o iyi ustalar, reklamla değil, tavsiyeyle bulunur. İsimleri fısıltı gazetesiyle yayılır ve randevuları aylarca dolu olur.




